Yeni eğitim-öğretim yılı daha başlar başlamaz, bazı okullarda bildik manzara yeniden sahnede: “Bağış” adı altında zorunlu tahsilat. Ne yazık ki, gönüllülük kavramı bazı okul yöneticileri ve okul aile birlikleri için sadece kâğıt üzerinde kalıyor.
Listeler hazırlanıyor, velilere tek tek “katkı” kalemleri dayatılıyor: temizlik malzemesi, kırtasiye, fotokopi kâğıdı, hatta öğretmen odasına çay-şeker, yeni masa, yeni bilgisayarı... Buna gönüllülük mü denir? Bu, düpedüz baskıdır. Üstelik gönüllülüğü zorunluluğa çevirenler, “kraldan çok kralcı” bir tavırla hareket ediyor.
Veliler, çocuğunun eğitim hayatı zarar görmesin diye istemeye istemeye bu taleplere boyun eğiyor. İşin en acı tarafı, dar gelirli aileler için bu yük dayanılmaz bir hale geliyor. Çocuğunu okutmak için zaten bin bir fedakârlık yapan anne-babalar, okul kapısında adeta “ek vergilendirme” ile karşı karşıya bırakılıyor.
Asıl sorulması gereken soru şu: Bu cesareti nereden buluyorlar? Kanun “bağış gönüllüdür” diyor, ama bazıları bağışı gelir kapısına çevirmiş. Kimi yerlerde resmen “bağış yapılmazsa işlem yapılmaz” noktasına gelinmiş durumda. Bu, hukuken de, vicdanen de kabul edilemez.
Bu tabloyu görüp de sessiz kalmak, çocuklarımızın eğitim hakkını, velilerin onurunu hiçe saymak demektir. Eğer gerçekten bir iyilik yapılacaksa, ihtiyaç sahibi ailelerin sırtına yük bindirmek değil; bu haksız uygulamalara “dur” demek gerekir.
Bağış, gönüllü olursa anlamlıdır. Zorla alınan bağışın adı bellidir: Tahsilat.