Eski Türk toplumlarında görülen 'göçebe' yaşam tarzı ve 'hürriyet' düşkünlüğü gibi sebeplerle atlara oldukça fazla önem verilmiştir.
Hun Türklerindeki inanışa göre; at rüzgârdan yaratılmıştır.
Atın hızlılığı rüzgâr ile sembolize edilmekle birlikte; rüzgarın özelliği ve gücünün atlara geçtiğine inanılmaktadır.
Günümüzde atların yerini "demir atlar" aldı.
Yani halk arasında "demir at" adıyla anılan motosikletler.
Tıpkı dört nala sürerken atı ile ruhunu birleştiren süvari misali...
Motosiklet kullanıcısı da ruhunu birletiştirir demir atını sürerken...
Nitekim motosiklet kullanıcısının vücuduna saran o büyülü rüzgar insanın tüm ruhuna sirayet eder.
Ve sürüş keyfiyle yakalanan özgürlük hissi endorfin salgılamanıza neden olur.
Motosiklet sürücüsünün kendini mutlu ve huzurlu hissetme hali doğaldır.
Fakat bu hissinizi kontol edemediğiniz ve kendinizi yaşamdam soyutladığınız takdirde; yani "kaçış" olarak gördüğünüz o kısa süreli mutluluğu, büyük mutluluğa (hayata) tercih etmek sonun başlangıcı olabilir.
Ne var ki, olası tüm kötü sonuçlarına rağmen demir at sevdasından öyle kolay kolay vazgeçilemiyor.
Medyada hemen her gün bir ya da birkaç kişinin motosiklet kazasında hayatını kaybettiğini gözlüyoruz.
Yazılı ve görsel medya aracılığıyla birbirinden trajik motosiklet kazalarından haberdar oluyoruz.
Motosiklet çılgınlığına kapılan gençlerin yaşama veda ettiğini öğrenince üzülüyoruz.
Yürekleri burkan annelerin feryadı, yakınlarının gözyaşları ve yüreği kanayan babaların, “Bu son olsun, başkalarının çocukları da ölmesin" diyerek, televizyon ekranlarından haykırması...
Ne yazık ki ülkemizde yaralanmalara bağlı ölüm nedenlerinin ilk sırasını 'trafik kazaları' işgal ediyor.
Motosiklet kazalarının yer aldığı istatistikler; il ve ilçelere göre değişik sonuçlar gösterse de, otomobil kazalarına göre, motosiklet kazalarında yaralanma olasılığının daha yüksek olduğu görülüyor.
Kazalarda motosiklet sürücülerinin yaşları 16 ila 24 arasında çoğunluk gösterirken...
Bu tablo, 30 ila 50 yaş arasında tam tersidir.
Motosiklet kazalarının sebeplerine bakıldığında; sürücülerin eksik ya da yetersiz motosiklet eğitimi ve kural ihlalleri önceliklidir.
Motosiklet sürücülerini incelediğimizde...
Kurye ve servis elemanı gibi işlerde çalışan sürücülerin ağırlıkta olduğunu gözlüyoruz.
Kabul etmek gerekir ki, bu insanlar sadece evine ekmek götürebilmek için motosiklet kullanmak zorunda...
Tabii bununla sınırlı değil.
İşyerine ya da evine daha kolay ulaşmak, gezip-eğlenmek için de motosikleti tercih edenler de gözardı edilemez.
Nihayetinde hepsi insandır ve candır. Burada sorun motosiklete hangi amaçla binildiğinde değildir.
Sorun eğitim eksikliğidir.
Öyle ki, sürücülerin yüzde 92'si motosiklet sürmeyi kendi kendilerine, ya da yakınlarının yardımıyla öğrendiği belirtiliyor.
Bu sürücülere kulak verdiğinizde aynen şöyle diyorlar: "Ben, çok kral motosiklet sürüyorum. Yahu ne gerek var eğitime..."
Bu söylemin anlamı şudur: "Motosiklet sürmüyorlar, motosiklet onları sürüyor."
Geçenlerde 'Aliağa Motosiklet Kulübü' motosiklet sürücülerini bilinçlendirmek amacıyla bir eğitim etkinliği düzenledi.
Bu kapsamda, sürüş uzmanı bir eğitmen tarafından sürücülere teori eğitimi verildi.
Ne kadar üzüntü verici ve şaşırtıcı bir durumdur ki, böylesine önemli bir etkinliğe kurye ve servis elamanı çalıştıran işletmeler motosiklet kullanan elemanlarını bu eğitime yönlendirme gereği duymadı.
Unutulmamalı ki...
Ölümle sonuçlanan motosiklet kazalarının ekseriyeti şehir içinde yaşanıyor.
Yani motorcunun değil, otomobilin çok olduğu yerlerde yaşanıyor bu ölümlü kazalar.
Her zaman şunu söylerim; benim trafikte tek bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir.
Uzun süre motosiklet eğitimi almış, yıllarca motosiklet kullanan birisi olduğum halde zaman zaman bu eğitimlere katılırım.
Zira bilgi paylaşınca bilgidir.
Sonuç olarak...
Kasksız, korumasız, kuralsız ve eğitimsiz sürücüler trafik kazalarına sebep olmakla birlikte en büyük zararı yine kendileri görüyor.
Hata ve hataların bedeli bazen canla ödeniyor. Sevgiyle kalın.
İsmail Hakkı Ergün
25 Kasım 2017