Bir yangın haberi daha...
Yine dumanlar yükseliyor dağlardan.
Yine ciğerimiz yanıyor, yine toprak feryat ediyor.
Ama kimse sormuyor:
"Bu yangın neden bu kadar kolay çıkıyor?
Bu ormanlar neden bu kadar sahipsiz kaldı?"
Çünkü bu ülkenin en sessiz kahramanları çoktan unutuldu.
Bir zamanlar vardı;
4081 sayılı Çiftçiyi Topraklandırma ve Toprağı Koruma Kanunu’nun ruhuyla çalışan, köyün delikanlısı kadar cesur, yaşlısı kadar bilge insanlar…
Adına "Toprak Koruma Bekçisi" derdik.
Ya da “Korucu”...
Sabah tarlanın başında, akşam ormanın gölgesinde olurdu onlar.
Bir duman gördüler mi gözleri kısılır,
Ovalarda , dağlarda ,tarlarda tahribat sezildiyse köy meydanında hesabı sorulurdu.
Onlar sadece tarlayı değil, vatanı korurdu.
Bir keçi ormanda otladığında zarar vermesin diye yönünü değiştirir,
Bir adam kaçak kazı yapmaya niyetlendiğinde daha kazmayı vuramadan karşısına dikilirdi.
Toprağın sesi, doğanın gözü, halkın vicdanıydı.
Büyükşehirlerde ve bazı illerde bugün adlarını hatırlayan yok.
Oysa onlar gittiğinden beri bu toprak hem yetim….
Şimdi orman, kuru otların içinde çıtır çıtır yanıyor.
Tarlardaki ürünler hırsızlar tarafından çalınıyor
Köylü üretmekten değil, koruyamamaktan utanıyor.
Toprağı seven insan azaldı. Üretimi hor gören, doğayı sadece “arsa” olarak gören bir anlayış yükseliyor.
Çiftçi yalnız, doğa öksüz…
Oysa doğa beklemez. Orman yangını bir kibritle başlar, bir ilçeyi yutar. Ziraat alanları bir gece içinde zarar görebilir, çiftçinin emeği kül olur.
Kırsalda üretim bitme noktasında. Gençler büyükşehirlere göç etmiş, yaşlılar ne tarlaya ne ormana koşacak güçte.
Ama doğa hâlâ direniyor.
Çünkü kendi sessiz korucuları var:
Kirpiler mesela… Zararlı böceklerle savaşır.
Arılar… Çiçekleri dölleyip meyveye, berekete dönüştürür.
Sincaplar… Tohumları saklar, unutur; ormanı yeniden yeşertir.
Ve keçiler… O deli dolu keçiler, kuru otları yiyerek yangının önünü keser.
Hepsi bu ekosistemin askeridir.
Ama biz onları ya kovarız, ya unuturuz.
Ve sonra dönüp "Bu orman neden yandı?" diye şaşırır gibi yaparız…
4081 sayılı yasa rafta duruyor, ama ruhu terk edildi.
Büyükşehirlerde Korucular yok. Toprak yalnız. Üretici yalnız.
Ey karar vericiler !
Bu satırları sadece bir gazeteci yazmıyor.
Bu toprağın tozunu yutmuş, rüzgârında pişmiş, güneşinde kavrulmuş bir yürek yazıyor.
Artık geri dönmenin zamanı geldi.
Büyükşehirlerimizde Köy korucularını geri getir.
Toprağı korumak için önce toprağın başında bir göz, bir vicdan bırak.
Çünkü bu vatan sadece asfaltla değil, alın teriyle kuruldu.
Ve bu vatanı ayakta tutacak olanlar;
Belki yeniden düşünmenin, geçmişin derslerini hatırlamanın vakti gelmiştir.
Toprak bekçileri gibi doğanın kollayıcılarını yeniden var etmenin…
Çünkü bir ülkenin en büyük serveti, ne altınıdır ne petrolü;
Toprağıdır, ormanıdır, üretim gücüdür.
Ve bu servet, artık sessizce tükeniyor.
Doğayı korumak istiyorsak; önce koruyanları hatırlamak zorundayız.
Bir orman sustuğunda,
Bir millet nefessiz kalır.