ŞİDDETE TEPKİSİZ KALIYORUZ!

İzmir Kâtip Çele­bi Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merke­zi (ÎKCÜKAM) Müdü­rü Doç

Editör: Aliağa Medya
10 Aralık 2017 - 22:20

İzmir Kâtip Çele­bi Üniversitesi Kadın Çalışmaları Uygulama ve Araştırma Merke­zi (ÎKCÜKAM) Müdü­rü Doç. Dr. Leyla Baysan Arabacı, kadına yönelik şiddetin dünyada­ki en büyük sosyal sorunlardan biri olduğunu dile getirdi.


 Dünya Sağ­lık örgütü verilerine göre, dün­yadaki kadınların üçte birinin yaşamlarının herhangi bir döne­minde mutlaka şiddete maruz kal­dığını belirten Arabacı, “Sadece Türkiye’de değil, dünyada kadın­lar sürekli şiddete maruz kalıyor. Asya, Afrika ve Doğu Akdeniz ülkelerinde daha yaygın olan kadı­na yönelik şiddet, kültürel geliş­mişlik olgusuna göre azalma eği­limi gösterse de, tüm dünyada en temel sorun” diye konuştu.


“Sen kadınsın alttan al!”


Aile içi şiddetin, yaygın olduğu kadar gizlenen, müdahale edilmediğinde nesilden nesile aktarılan evrensel ve sosyal bir problem haline geldiğini vurgulayan Doç.Dr. Arabacı, toplumumuzdaki geleneksel anlayışın da şiddetin üstünün örtülmesine işaret ettiğini kaydetti. Doç.Dr. Arabacı, “Toplumumuzdaki geleneksel anlayışın, kadına ve çocuğa yönelik şiddeti, herhangi bir suç öğesi atfetmeksizin kabullendiği bir gerçektir. “Dayak cennetten çıkmıştır”, “Kızını dövmeyen dizini döver”, “ Erkektir, sever de döver de”, “ Nasihatten uslanmayanın hakkı kötektir”, “Kol kırılır, yen içinde kalır”, “Kadın erkeğin şeytanıdır”, Ayı sevdiği yavrusunu hırpalar”, “Sen kadınsın alttan al”, “Eti senin kemiği benim” atasözleri ve deyişleri bu konudaki düşünce yapımızı göstermektedir.”


“Durum çok vahim.”


Türkiye’de her iki kadından biri­nin aile içi veya başka nedenlerle şiddet gör­düğünü vurgula­yan Doç. Dr. Baysan Arabacı sözleri­ni şöyle sürdürdü:


“Türkiye’de orta­lama 10 kadından 4’ü ya eşinden, ya da erkek arkadaşından şiddet görüyor. Dünyada- kadın cinayetlerinin yüzde 38’i de part­nerler tarafından işleniyor. Türkiye’de yaşamlarının her­hangi bir döneminde cinsel şiddete maruz kalan kadınların oranı yüzde 12, fizik­sel şiddete maruz kalanların oranı ise yüzde 36. En az bir kez evlenmiş ve yaşa­mının herhangi bir döneminde eşin­den ya da birlikte olduğu kişiden şiddet gören kadınların oranı ise kentte yüzde 35, kırsalda yüzde 38. Bu rakamlar maalesef ki buz dağı­nın görünen yüzü. Kayıtlara alın­mayan, gizli kalan olguları da düşü­nürsek durumun ciddiyetini daha net ortaya koymuş oluruz. Ayrıca bireysel silahlanmanın da kanunlar­la önüne geçmek zorundayız.”


“Sadece fiziki şiddet konuşulmamalı.”


Kadına yönelik şiddet denildi­ğinde ilk akla gelenin fiziksel şiddet olduğunu ancak cinsel, duygusal, ekonomik olmak üzere başka şiddet türle­rinin de konuşulması gerektiğini aktaran Doç.Dr. Arabacı, “Her ne şekilde olur­sa olsun, şiddet olgusu ciddi fiziksel ve ruhsal hasarlar bırakır. Şiddet denilince, dayak, yarala­ma ve cinayet akıllara geliyor. Kadının çalışması­na izin vermemek, gelirine el koymak, ailesi ya da arkadaş­larıyla görüşmesine izin ver­memek, hakaret etmek, evli­lik içinde istemediği halde cinsel ilişkiye zorlamak da şid­dettir. Günümüzde kadınlar fiziksel, duy­gusal, ekonomik, cinsel şiddet ve ya şiddet tehdidi ile karşı karşıyalar. Bu nedenle kadınlarımız top­lumsal yaşama daha az katılıyor, zorla evlendi­riliyor, sakat kalıyor veya öldürülüyor. Üstelik şiddet aile içinde gerçekleştiğin­de etkisi de daha yıkıcı oluyor” dedi.


“Sessiz kalınmamalı.”


Şiddet olaylarında ses­siz kalınmaması gerektiğini, her bire­yin insani olarak çevresinde şahit olduğu şiddet olgusunu bildirme sorumluluğu olduğunu vurgula­yan Doç. Dr. Baysan Arabacı “Tür­kiye’de boşanmış ve ayrı yaşa­yan her 10 kadından 7’si ayrıl­dığı eşi ya da ailesi tarafından şiddete maruz kalıyor, İşte bu durumda toplum sessiz ya da tepkisiz kalmayı ter­cih ediyor. Oysa müdahale edilmeyen her olgu, nesil­den nesile aktarılıyor. Bu da şidde­tin son bulmasını engelli­yor. Son dönemde kadın ve çocukların korunma­sı adına hukuki düzen­lemeler yeniden ele alınıp önemli adım­lar atıldı. Ancak bu yeterli değil. Esas olan toplumsal cinsiyet tutumunun değiştirilmesidir. Çocuk­luktaki aile içi eğitim, yaşam boyunca çeşitli yöntemlerle destekle­nirse toplumdaki şid­det olgusu azalır.” şeklinde konuştu.