Bakırçay: İl Olmak Bir Plaka Değil, Bir Vizyon Meselesidir
Editör: Aliağa Medya
16 Aralık 2025 - 23:45
Daha önce bu köşede “Haritayı Cetvelle Değil, Suyla Çizmek: Bakırçay İli Vizyonu” başlığıyla bir yazı kaleme almıştım. O yazıda meseleye bugünden yarına, dar idari sınırların içinden değil; havzadan, ekonomiden, tarihten ve geleceğin ihtiyaçlarından bakmayı önermiştim.
Aradan zaman geçti.
Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın yaptığı bir açıklama, aslında tam da bu vizyonu teyit eder nitelikteydi.
Başkan Acar, Aliağa’nın il olma potansiyeline ilişkin somut çalışmalar yürütüldüğünü, bu kapsamda raporlar hazırlandığını, hatta bir üniversiteye bilimsel bir rapor hazırlatıldığını ifade etti.
Daha da önemlisi şunu söyledi: “İzmir’den bir il çıkacaksa, bu Aliağa olur. İsmi Bakırçay da olabilir, neden olmasın?”
Bu cümle, bazı çevrelerde hemen yanlış bir yerden okunmaya başlandı.
Sosyal medyada, hâlâ Aliağa’yı köy psikolojisiyle değerlendiren, meseleyi dar bir isim tartışmasına indirgeyen dar bakışlar devreye girdi: “Aliağa’nın adı değişmesin.”
Oysa söylenen bu değildi.
Aliağa’nın adı değişmiyor.
Gündem, İzmir’in kuzeyinde yeni bir il modeli tartışmasıdır. Gündem, Bergama mı Aliağa mı sorusuna sıkışmış bir rekabet değil; Bakırçay Havzası’nı tek bir idari, ekonomik ve stratejik bütün olarak ele alma meselesidir.
Şimdi soralım: Bir Bergamalı, Aliağa ismi altında il olmayı ister mi? Ya da bir Aliağalı, Bergama adıyla il olmayı kabul eder mi?
Cevap basit: Hayır.
İşte tam da bu yüzden çözüm, bir ilçenin adını diğerine dayatmak değil; herkesin kendini içinde bulacağı, coğrafyaya, tarihe ve ekonomiye yaslanan ortak bir kimliktir.
Bu kimliğin adı da Bakırçay’dır.
Türkiye’de bunun örneği vardır. Hatay ili, Antakya merkezli bir modelle kurulmuştur. Kimse “Neden Antakya?” diye tartışmaz. Çünkü mesele tabeladan değil, merkezden ve vizyondan ibarettir. Bakırçay modelinde de merkez ilçe Aliağa’dır. Bu; Aliağa’nın sanayi gücü, limanları, lojistik kapasitesi ve ekonomik ağırlığının doğal sonucudur.
Bakın etrafa…
Bergama’nın bereketi ve binlerce yıllık tarihi, Aliağa’nın enerjisi ve sanayi gücü, Foça ve Dikili’nin mavisi, Kınık’ın emeği… Ayrı ayrı bakıldığında her biri kendi başına bir değer. Ama birlikte düşünüldüğünde tek bir damar, tek bir havza: Bakırçay.
Sanayi, tarım ve turizm… Türkiye’nin yıllardır aradığı ama bir türlü aynı potada eritemediği üçlü sacayağı. Bakırçay’da ise bu üçlü zaten yan yana duruyor. Mesele, bunu idari ve vizyoner bir çatıyla taçlandırabilmek.
Burada sözünü ettiğimiz şey, kaymakamlık tabelasını indirip valilik tabelası asmak değildir. Asıl mesele; sınırları suyla çizmek, ekonomiyi akılla yönetmek, geleceği vizyonla kurmaktır.
Bakırçay Havzası, idari olarak da birleşmeyi hak ediyor. Kuzey Ege’nin gerçek potansiyeli, ancak böyle bir Bütünleşik Havza İli modeliyle açığa çıkar.
Ve artık şu gerçeği kabullenelim: Aliağa köy değildir, kasaba değildir. Aliağa bugün sanayisiyle, limanlarıyla, istihdam gücüyle ve stratejik konumuyla bir kenttir. Büyük bir kent.
Bu nedenle küçük siyasetleri, köy kavgalarını, bozuk plak gibi tekrar eden ezber cümleleri bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir. Bu kentte neyi kaybederiz diye değil, bu bölgeye ne katarız diye düşünmeliyiz.
Vizyon, cesaret ister. Geniş düşünmeyi, haritaya yukarıdan bakmayı gerektirir.
Bakırçay meselesi de tam olarak budur: Bir isim tartışması değil, bir gelecek inşasıdır.
16 Aralık 2025
İsmail Hakkı Ergün
Aradan zaman geçti.
Aliağa Belediye Başkanı Serkan Acar’ın yaptığı bir açıklama, aslında tam da bu vizyonu teyit eder nitelikteydi.
Başkan Acar, Aliağa’nın il olma potansiyeline ilişkin somut çalışmalar yürütüldüğünü, bu kapsamda raporlar hazırlandığını, hatta bir üniversiteye bilimsel bir rapor hazırlatıldığını ifade etti.
Daha da önemlisi şunu söyledi: “İzmir’den bir il çıkacaksa, bu Aliağa olur. İsmi Bakırçay da olabilir, neden olmasın?”
Bu cümle, bazı çevrelerde hemen yanlış bir yerden okunmaya başlandı.
Sosyal medyada, hâlâ Aliağa’yı köy psikolojisiyle değerlendiren, meseleyi dar bir isim tartışmasına indirgeyen dar bakışlar devreye girdi: “Aliağa’nın adı değişmesin.”
Oysa söylenen bu değildi.
Aliağa’nın adı değişmiyor.
Gündem, İzmir’in kuzeyinde yeni bir il modeli tartışmasıdır. Gündem, Bergama mı Aliağa mı sorusuna sıkışmış bir rekabet değil; Bakırçay Havzası’nı tek bir idari, ekonomik ve stratejik bütün olarak ele alma meselesidir.
Şimdi soralım: Bir Bergamalı, Aliağa ismi altında il olmayı ister mi? Ya da bir Aliağalı, Bergama adıyla il olmayı kabul eder mi?
Cevap basit: Hayır.
İşte tam da bu yüzden çözüm, bir ilçenin adını diğerine dayatmak değil; herkesin kendini içinde bulacağı, coğrafyaya, tarihe ve ekonomiye yaslanan ortak bir kimliktir.
Bu kimliğin adı da Bakırçay’dır.
Türkiye’de bunun örneği vardır. Hatay ili, Antakya merkezli bir modelle kurulmuştur. Kimse “Neden Antakya?” diye tartışmaz. Çünkü mesele tabeladan değil, merkezden ve vizyondan ibarettir. Bakırçay modelinde de merkez ilçe Aliağa’dır. Bu; Aliağa’nın sanayi gücü, limanları, lojistik kapasitesi ve ekonomik ağırlığının doğal sonucudur.
Bakın etrafa…
Bergama’nın bereketi ve binlerce yıllık tarihi, Aliağa’nın enerjisi ve sanayi gücü, Foça ve Dikili’nin mavisi, Kınık’ın emeği… Ayrı ayrı bakıldığında her biri kendi başına bir değer. Ama birlikte düşünüldüğünde tek bir damar, tek bir havza: Bakırçay.
Sanayi, tarım ve turizm… Türkiye’nin yıllardır aradığı ama bir türlü aynı potada eritemediği üçlü sacayağı. Bakırçay’da ise bu üçlü zaten yan yana duruyor. Mesele, bunu idari ve vizyoner bir çatıyla taçlandırabilmek.
Burada sözünü ettiğimiz şey, kaymakamlık tabelasını indirip valilik tabelası asmak değildir. Asıl mesele; sınırları suyla çizmek, ekonomiyi akılla yönetmek, geleceği vizyonla kurmaktır.
Bakırçay Havzası, idari olarak da birleşmeyi hak ediyor. Kuzey Ege’nin gerçek potansiyeli, ancak böyle bir Bütünleşik Havza İli modeliyle açığa çıkar.
Ve artık şu gerçeği kabullenelim: Aliağa köy değildir, kasaba değildir. Aliağa bugün sanayisiyle, limanlarıyla, istihdam gücüyle ve stratejik konumuyla bir kenttir. Büyük bir kent.
Bu nedenle küçük siyasetleri, köy kavgalarını, bozuk plak gibi tekrar eden ezber cümleleri bir kenara bırakmanın zamanı gelmiştir. Bu kentte neyi kaybederiz diye değil, bu bölgeye ne katarız diye düşünmeliyiz.
Vizyon, cesaret ister. Geniş düşünmeyi, haritaya yukarıdan bakmayı gerektirir.
Bakırçay meselesi de tam olarak budur: Bir isim tartışması değil, bir gelecek inşasıdır.
16 Aralık 2025
İsmail Hakkı Ergün





